.

.

İberya'da doğdu, Trakyalı oldu. Helal olsun sana, Albarino, Chamlıja.........



Son yıllarda Türk üreticilerin değişik üzümlerden yaptıkları şarapları, restoranlarda ve raflarda daha sıklıkla görmeye başladık. Nerollo Mascalese, Cataratto, Nero D'avola gibi üzümler ve Malbec gibi kupajları kullanan firmaların sayısı arttı. Fakat pazarda bu şarapların hakkettiği ilgiyi görmediğini de söyleyebiliriz. Tüketiciler genellikle daha aşina oldukları; tanıdıkları veya tanıdıklarını sandıkları üzümlerden yapılan şarapları seçmeyi tercih ediyor. Tabii ki tüketicilerin bunu yapmaya sonuna kadar hakkı da var. Çünkü maalesef ülkemizde alkollü içeceklere uygulanan vergiler çok yüksek ve işletme maliyetleri de eklenince bir şişe orta kalite şarabın fiyatı umulmadık rakamlara çıkabiliyor. Bu yüzden tüketici risk almak istemiyor ve tanıdığı daha önce deneyip beğendiği şarapları tercih ederek deneyimini garanti altına almayı seçiyor. Bu yüzden Türkiye'de bence çok çok daha kaliteli ve iyi şaraplar olmasına rağmen hepimizin bildiği Doluca Sarafin, Kavaklıdere Prestige gibi ürünler yüksek satış rakamlarını yakalıyorlar.

Ülkemizde şarap üreticiliği bu kadar zor ve engellerle dolu iken bazı üreticilerde çıkıp daha önce denenmemişi deniyor ve bize çok güzel sürprizler yapıp; dünya kalitesinde şaraplara imza atabiliyorlar. Bu yıl karşıma çıkan özellikle iki üreticinin şarapları takdire şayandı. Likya'ya ayrı bir sayfa ayırıp sadece onlara özel bir yazımız olacak fakat bu seferki konumuz Chamlıja...

Chamlija ile geçen yıl ofisime numune olarak gelen bir adet Viognier sayesinde tanıştım ve ilk tadımda aşık oldum. Özellikle deniz ürünleri ve balıklar ile uyumu muhteşem, güçlü aromalara sahip, dengeli bir viognierdi ve ilk bir ay içerisinde sadece ben 48 şişe sattım. Daha sonra menümüze Narince'yi ekledik ve aynı başarıyı Narince de sağladı.

Bu yıl kargo ile ofisimize gelen bir Chamlija kolisini görünce heyecanlandım. Koliden 6 değişik şarap çıktı ve çoğu da uzun süredir denemek istediğim şaraplardı.

İlk denediğim şarap Chamlija'nın Trachian'ı oldu. Thrachian için özel bir yemek yapmam gerekiyordu ve daha sonra tarifini burada paylaşacağım fırında dana kaburga'ya karar verdim. Dana kaburgayı 7 saat 100 derece fırında pişirdikten sonra gorgonzola ve çintar ile yaptığım bir risotto ile servis ettim.


Trachian beklentilerimi boşa çıkarmadı. Bu yıl denediğim en enerjik ve gelecek vadeden şaraplardan biri oldu. Bence biraz yıllandıktan sonra daha da yuvarlaklaşacak, damakta kayıp gidebilecek modern tarzda harika bir şaraptı. Ön burunda hiç rahatsız etmeyen yanık meşe ve vanilla hafif dumanlı bir aroma hissettirirken arka burunda mantar, mineral ve topraksı aromalar belirgindi. Damakta uzun; esmer meyveler; nane, kekik ve ada çayı gibi  taze baharatlar ve tatlı erik aromaları hissedilebilir bir uyum içerisindeydi. Fırında kaburga gibi yağlı bir et ve gorgonzola gibi kuvvetli aromalı bir peynir ile yapılmış risotto ile harika bir eşlikçi oldu. Yemekten sonra iki büyük dilim eski Kars kaşarı denedim ve Thracian beni yine yanıltmadı. Sanırım bu yıl en popüler kırmızılarımdan biri olacak.


Dün ise balık pazarında taze yağlı orkinosu gördüğümde akşam hangi şarabı deneyeceğime karar vermiştim bile. Dolabımda Albarino bu muhteşem balık ile buluşmayı bekliyordu. Mesele orkinosu nasıl hazırlayacağımdı? Daha sonra yine burada tarifini paylaşacağım baharatlar ile kaplanmış orkinosu fırında az pişirip, turunçgiller bazlı bir oryantal sos ile hazırladığım ılık Thai Noodle salatasının üzerinde servis etmeye karar verdim. Sostaki turunç asiditesi, soya sosu, incir sirkesi ve Shiriraca gibi aromaları yüksek malzemeler ile hazırladığım bu sos harika olmuştu ve beş baharatla kapladığım az pişmiş orkinos ile çok uyumluydu. Tabii ki bu muhteşem ferah aromaları tamamlayacak bir şarap gerekiyordu ve Albarino'nun iyi bir seçim olabileceğini düşündüm. Yanılmamıştım. Albarino bana beklediğimden fazlasını verdi diyebilirim. Özellikle ilk burundaki o taze mango, misket limonu ve şeftali kokuları oryantal yemeğin aromaları ile buluştuğunda yemekten aldığımız zevki ikiye katlıyordu.  Damakta gayet dolgun, asiditesi dengeli, burunla uyumlu olarak egzotik meyve, limon ve mineral tatları yoğun, harika aromalı bir şaraptı. Finalde zengin mineral dokunuşları çok ferahlatıcı, yeşilimsi açık sarı renkli bu şarap beni şaşırtmış ve beklentilerimin üzerine çıkmıştı.



Bugün ise Chamlija'nın diğer bir kırmızı şarabı olan "Felix Culpa" (mutlu hata) yı denedim. Felix Culpa % 100 Pinot Noir. İyi bir Pinot Noir'ı Fransa da bile bulmak bu kadar zor iken acaba bir Türk üreticinin Pinot Noir'ı nasıldır çok merak ediyordum. Benim favorim beyaz şaraplar olduğu için hafif kırmızılar her zaman bana daha çekici gelmiştir. Felix Culpa adının anlamı gereği benim gibi bir beyaz sever için "mutlu bir hata" idi. Felix Culpa'yı denemek için iyi ve uyumlu bir yemek gerekiyordu ki sevgili eşimin tavsiyesi ile Tavuk Parmesan ve Napolitan Soslu Papardelle'ya karar verdik. Felix Culpa güçlü aroma yapısı ile bu yemeğe gerçekten mükemmel bir eşlikçi oldu. Hatta yemekten sonra dayanamayıp kremamsı bir Erzincan keçi tulum peyniri ile devam ettik ve meyvemsi aromaları ve dengeli yapısı ile Felix Culpa keçi peynirinin kremamsı yapısına ve ekşimsi asiditesine harika uyum sağladı. Felix Culpa belirgin çilek ve ahududu kokuları ile damakta meyvemsi, az baharatlı, kolay içimli mükemmel bir Pinot Noir olmuş. Yıllandırılmaya pek uygun olmadığını düşündüğüm Felix Culpa yı sanırım ilk 2-3 yıl içinde tüketmek daha verimli olacaktır. Menülerimize rahatlıkla koyabileceğimiz ve tavsiye edebileceğimiz harika bir şarap. Keşke Chamlıja gibi diğer üreticiler de cesaret gösterip bu tip zor şarapları yapabilseler.

Başta da söylediğim gibi bu çok sık rastlamadığımız üzümlerden bu harika şarapları bize kazandıran üreticilerimizi bence ilk olarak devletimiz ödüllendirmeli ve yurt dışında tanıtımı içinde gerekli desteği vermeli fakat sanırım günümüzde içinde bulunduğumuz duruma bakarsak bu çok mümkün görünmüyor. Tabii ki bu durumda da görev biz sektör profesyonellerine ve diğer şarap severlere düşüyor.

Bizler menülerimizde butik üreticilere daha çok yer verirsek, klasikleşmiş hatta kemikleşmiş şaraplar yerine yenilikçi ve cesur şarapları ön plana çıkarırsak bu tip muhteşem şaraplar tüketici ile daha çok buluşacak; daha çok insanda şarap hakkında merak uyandıracak ve ülkedeki şarap ve yemek kültürüne gereken katkıyı biraz olsun sağlamış olacağız.

Bu kadar güzel şaraplar yaptığın için teşekkürler CHAMLIJA.......


No comments

Powered by Blogger.